10 Ocak 2010 Pazar

çocuk ve tiyatro


Tiyatro, insana kişilik ve kimlik kazandıran en önemli sanat dallarından biridir. Önceleri büyüklere yönelik bir sanat faaliyeti olarak algılanan tiyatro, daha sonra çocuklar açısından da özel bir öneme sahip olduğu anlaşıldı. Bilim adamları, çocuğun hayatında gerçekçi ve hayale dayanan oyunların iç içe olduğunu ileri sürmektedirler. Çocuk, dış dünyadan etkilenme sonucunda, taklit yeteneğini kullanarak canlandırma yaparken, hayal dünyasından kattıklarıyla da oyunlarını zenginleştirmektedir. Biyolojik gelişimine paralel olarak, zamanla oyunlarında hayal unsuru azalarak, gerçekçilik daha ön plana çıkmaya başlar. Hayale dayalı oyunlarında, etrafında bulunan ve dikkatini çeken kimseleri taklit eden çocuğun, kimi zaman cansız varlıkları canlıymış gibi tasarlamaktan çok hoşlandığı gözlenmektedir. Oyunlarında araç olarak kullandığı eşyalara canlılık katmak, kendisini onların yerine koymak, çocuk için normal davranışlar arasında sayılır. Motor gürültüsü, tren sesi çıkarmak gibidir. Çocuk, hayal dünyasında oluşturduğu bir oyunu, tek başına canlandırdığı gibi, kimi zaman tasarladığı oyununa çevresinde bulunanları da katar. Bazen kişileştirmeler yaparak, canlandırdığı olayları yorumlar. Bu canlandırmada taklit yeteneği bütünüyle en üst düzeyde ortaya çıkar. Sözler ve hareketler, bu taklit yeteneğine bağlı olarak şekillenir. Çocuğun başvurduğu diğer bir oyun şekli de, nesneleri oyunlarında yardımcı unsur olarak kullanarak meydana getirdiği canlandırmalardır. Kimi oyunlarda kendi vücudunu devreden çıkararak, kullandığı nesnelere canlılık kazandırır. Bu tür oyunlar, çocukta tasarım becerisini geliştirdiği gibi, kurgulama, sorgulama ve yorumlama aşamalarını dolaylı bir biçimde geliştirmiş olur. Çocuğun ruh ve beden gelişimini sağlamak için, onun bu ve buna benzer oyunlarını zenginleştirmenin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Çocuk, tek başlarına oynadığı gibi, kendi yaşıtlarıyla da çeşitli oyunlar oynar. İki ve daha çok çocuğun bir arada oynadıkları oyunlarda, oyun o anda belirlenir ve uygulamaya geçilir. Çocuklardan biri oyunun yönetmenidir. Diğer çocuklar, oyunu onun belirlediği sınırlar içinde oynarlar. Roller hemen oracıkta dağıtılır. Diyaloglar ise, oyunun temasına göre şekillenir. Bu tür oyunlar, çocuğun hem kendisi hem de çevresi ile olan ilişkilerini geliştirmede çok büyük katkı sağlamaktadır. Çocuğun hayatında oyunun yerini ve önemini vurgulayan araştırmalarda da bu noktaya dikkat çekilmiş ve önemi vurgulanmıştır.

çocuk ve müzik


Müzik,kendini ifade etme becerisini,yaratıcılık zevkin ve estetik duygusunu geliştirir;ses ve dil gelişimi ile bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.
Çocukta müzik yeteneği doğuştan başlar.Doğumundan itibaren ses uyarıcısına tepki verir.Anne ve babasının ayak seslerini tanır.Ağlamalarla ve ses tonunu yükseltip alçaltarak mutluluğunu ve mutsuzluğunu ifade eder.
Bazı araştırmacılara göre; çocukların şarkı ve mırıldanmalarını dinleyerek,orijinal dans ve oyunlara uyma çabalarını izleyerek,müziğe karşı doğuştan duyarlı olduklarını gözleyebiliriz.Bu doğal yetenek evrenseldir ve her toplumun üyesi olan çocukta doğuştan vardır.Özetle bebekler, sesleri algılamada ve müzikal bir uyarana dikkat göstermede, şaşırtıcı bir şekilde yetişkinlerinkine benzer yeteneklere sahiptir.
3-6 ay arası bebekler,müziğin geldiği kaynağa doğru dönmeye ve bundan aldığı hazzı göstermeye başlar.
1 yaş çocuğu, hareketli bir müziğe, elleri ve sesleriyle katılmaya çalışır.Aynı müzik parçası tekrarlandığında, tanıyıp aynı hareketleri yapmayı ve aynı sesleri çıkarmayı öğrenir.yani birinci yıldaki en belirgin gelişme, müziği seslendirmedir.
2 yaş çocuğu, müziği dinlemeyi sever ve kendi hareketlerini müzikte var olan ritme uydurma çabasına gider.
3, 4, 5, yaşlarında çocukların, spontan hareketlerle tepki vermekten çok müziği, oturarak dinleme eğiliminde oldukları görülmektedir.Bu özellik, okulöncesi çocuğuna dinleme ve sessiz kalma alışkanlığını da kazandırır.Çocukların, müziğe verdikleri tepkileri artan bir şekilde içselleştirmeleri ve bunu yaratıcı oyun ve arkadaşlarıyla sosyal ilişkiler kurma (örneğin dans etme ) şeklinde, geniş bir bağlamda kullanmalarıyla okulöncesi dönemde müzik etkinliği zenginlik kazanır.

çocuk ve egzersiz


1-Çocukluk dönemi nedir?:
Çocukluk dönemi doğumdan itibaren 11-12 yaşına kadar süren bir zaman kapsar. 0-1 yaş süt çocukluğu, 1-3 yaş küçük çocukluk, 3-6 yaş okul öncesi çağı, 6-10 yaş birinci okul çocuğu çağı, 10-12 yaş ikinci okul çocuğu çağı olarak kabul edilir. Ancak yaşa bağımlı kalmadan , doğumdan itibaren çocuğun, fiziksel, zihinse ve psikolojik gelişimindeki seyrine bakarak cinsel olgunluğa erişmesine kadar olan sürecin çocukluk dönemi olarak ele alınması gerekir. Çünkü , kimi çocuk akranlarına göre, daha erken veya geç gelişebilir.
2-Çocukların egzersize yanıtları nedir?:
Çocuklar bilindiği gibi bir gelişme ve büyüme periyodu içindedir. Bu periyotta genç çocukların fizyolojik sistemleri, ağır egzersizlerin getirdiği yükleri karşılayacak düzeyde değildir. Bu güç ancak gelişme çağı sonrası yakalanabilmektedir. Özellikle 12yaşın altındaki çocuklar oldukça yüksek bir sempatik sistem aktivitesine sahiptir. Bu yüzden yüksek bir kalp atım sayısının bulunması ve uzun süren dayanıklılık aktiviteleri onların kapasitelerinin kolaylıkla tükenmesine neden olur. Bu dönemdeki çocukların aerobik güçleri düşüktür. Yeterli oksijen kullanma kapasitesine sahip değillerdir. Çünkü , kalbin bir seferde pompalayabildiği kan miktarı yani kalp atım volümleri düşüktür Ayrıca karbonhidrat depoları da ileri yaşlarınkine oranla daha azdır. Burada bilinmesi gereken puberte (ergenlik ) çağı öncesi beyin, sinir, kalp, akciğerler, böbrekler ve organizmanın iç ortamını sabit tutmak için (homeostasis) koordineli bir şekilde çalışan fizyolojik prosesler (işlemler) bebeklik ve çocukluğun ilk çağlarında zayıftır. Bu sistemlerin gelişimi puberte ve sonrasında görülür. Pubertede görülen kuvvetlenme, puberte ile ilgili değil;hormonal faktörlerin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Vücudun egzersize ve homeostatik mekanizmaların diğer streslerine yanıt verme yeteneği 14 yaşına tepe noktasına ulaşır.
3-Çocukta antrenmanın tehlike ve riskleri nedir?:
Çocuklarda performansın birdenbire ve geçici olarak yükselmesi gözlenir. Küçük yaşta antrenmana başlamanın negatif psikolojik etkileri ile ilgili çalışma sayısı azdır. Bir çalışmada Varek, performansları tekrar düşen çocukların şoka girdikleri ve spor yaşamlarını zamanından önce bitirdiklerini yazar. Çocukta antrenman tek yönlü uygulanmamalıdır. Cottea, yaptığı çalışmalarda antrenman tek yönlü uygulandığında özellikle iskelet sistemi üzerinde olumsuz etkiler gözlendiğinden söz etmektedir. Ayrıca, tek yönlü antrenman programı uygulandığında en riskli spor dallarını cimnastik sırıkla yüksek atlama , kürek , cirit halter, trambolin ve kule atlama olduğu görülmektedir.
4-Çocuk antrenmanı için önerileri nelerdir?:
Belirli bir spor dalına yönlendirilen çocukların ebeveynlerine, bu alanda çocuğu bekleyen şanslar ve riskler açıklanmalıdır. Çocukta sportif başarının, okulu ve geleceğini ikinci plana atmaması sağlanmalıdır. Çocukların aileleri ve özellikle okuldaki beden eğitimi öğretmenleri ile sıkı diyaloglar kurulmalıdır.

çocuk ihmali ve istismarı


Aşırı yoksullukla karşı karşıya kalan, yetersiz beslenen, kötü konut ve sağlık koşullarında yetişen çocukların sağlıklı yetişkinler olmaları beklenemez. Bu tür olumsuz toplumsal durumlar ana-babayı fiziksel olarak istismar etmeye itebileceği gibi, ümitsizliğe düşürerek çocuğun ihmal edilmesine de yol açabilmektedir.Yoksulluk, gelir dağılımından ve sosyal refahtan yararlanmadaki eşitsizlik gibi nedenlerle aile içi iletişimin ve etkileşimin azaldığı, ailelerin parçalandığı bir ortamda korunma altındaki çocukların ihmali ve istismarı özel önem taşımaktadır.Çoğu zaman aile içi istismar, ailenin kutsallığı ve mahremiyeti gibi nedenlerle ya da ailenin parçalanması korkusuyla sessiz kalınarak geçiştiril-meye, yok sayılmaya çalışılmaktadır. Aile çocuğuyla ilgili disiplin yöntemleri içerisinde fiziksel istismarı seçebilmektedir. Fiziksel şiddetle çocuk; yetişkinlerin isteklerini karşı-layabilmek için uysal, gelebilecek bir istismar davranışından kaçınmaya yönelik olarak memnun edici davranış ya da tahrik edici, saldırgan ve aktif davranış gösterebilmektedir. Bu farklı davranış örüntüsünün uzun sürmesi ise, uyumsuz davranışlar göster-melerine, çocuklar, öfke, kin, nefret, düşmanlık gibi olumsuz duygular beslemelerine neden olabilmektedir. İstismar edilen çocuğun bozuk davranış örüntüsü içinde, dikkat toplayamama, aşırı manipulasyon, direnme, isyankarlık, konuşmamayı seçme ve pasif inkaretme davranışları vardır. Ya da aşırı uyum gösteren çocuk anksiyete, aşırı utangaçlık ve başarısızlık korkuları yaşamasına karşın yaşıtlarına karşı şiddet ve saldırgan tutum gösterebilmektedir. Davranışlardaki hızlı değişkenlik, çocukla ilgili sağlıklı değerlendirme yapmayı zorlaştırmaktadır.İstismara uğramış çocuğun özgüven eksikliği,başarı-sızlık korkuları, çocuğun eğitimini, fiziksel, seksüel ve duygusal yaşamını etkileyecektir. Araştırmalara göre; Çocuk ve genç suçluların çoğunluğu istismara uğramış çocuklardır. Çocuk geleceğe taşıyıcıdır. İhmal ve istismara uğramış çocuk geleceğin istismar ve ihmal eden kişisidir.

çocuklarda kıskançlık duygusu


Büyük insanlarda bile çok kuvvetli bir heyecan olabilen kıskançlık, küçük çocuklarda çok daha şiddetli olur, hatta zamanla çocuğun kişiliğinde önemli zararlara yol açabilir. Bu nedenle kıskançlığı önleyebilmek için mümkün olan her şey yapılmalı ve hiç olmazsa kıskançlığın yarattığı olayların etkilerini azaltmaya gayret etmelidir. Genellikle çocuklardaki kıskançlığın en sık rastlanan sebeplerinden biri yeni bir kardeşin dünyaya gelmesidir.
Çocuk küçük bir bebeğin eve geleceğini önceden bilmeli ve bu fikre yavaş yavaş alıştırılmalıdır. Bu o vakte kadar evin tek çocuğu olan 6 yaşından aşağı çocuklar için özellikle önemlidir. Çünkü bu yaştaki bir çocuğa anne sevgisini, ilgisini yaş farkı az olan kardeşi ile paylaşmak çok zor gelir.
Onun için anne baba sevgisi tıpkı bir avuç şeker gibidir. Eğer bundan bir başkasına da verilirse kendisine daha az kalacağını sanır.
Yeni doğan çocuğun gelişi ile ortaya çıkan ev içindeki değişiklikler onda kendisinin bir yana itildiği, pabucunun dama atıldığı duygusunu yaratabilir. İşte o zaman anne- baba çocuğun yine sevildiğine, istendiğine, yine büyüklerin kalbinde yeri olduğuna inandırılmasının ne kadar önemli olduğunu bilmelidir. Ama büyük çocuğu buna inandırmak pek kolay olmayacaktır.
Ona, yeni gelen bebeğin sadece anne-babaya değil, kendisine de geldiğini anlatmalısınız.Çocuk bu yeni durumu bu yolla daha kolay kabullenecektir.
Şayet bebeğin doğumu evde bazı değişiklikleri gerektiriyorsa bunu doğumdan çok önce yapmalıdır.Örneğin; büyük çocuğun bakımını alacak kimse onun önceden tanıdığı ve sevdiği kimse olmalıdır.
Büyük çocuğun yatağını ve odasını küçük bebeğe vermeyi uygun buluyorsanız, yapılacak değişiklik büyük çocuğa sırf kendisinin artık büyümüş olduğu için yapıldığı anlatılmalıdır.
Annenin hastaneden bebekle birlikte dönüşü büyük çocuk için üzüntü duyduğu bir andır.Zira herkes anne ile, bebek ile meşguldür. Bu anda büyük çocuk kendinin bir kenara bırakıldığını, terkedildiğini zannedebilir. Bu nedenle büyük çocuğu annenin eve döneceği sırada bir yakına, eğlenebileceği başka bir yere göndermek daha iyi olur. Annenin ve bebeğin gelişinin verdiği telaşlı hava geçipte, ortalık yatışınca çocuğun eve gelmesi daha uygun olur.Eve gelir ve özlediği annesinin kollarına atılarak onu öper. Bu sırada onu ille de kardeşi ile ilgilenmesi için ısrar etmemelisiniz. Zira o biraz sonra merak içinde kendiliğinden bir ilgi gösterecektir. Büyük çocuk kendisinin bebeği sevmek zorunluluğunda olduğunu ve her herşeyi onunla paylaşmak gerektiğini hissetmemelidir.

çocuk eğitiminde bilim ve teknoloji


Çocuklarımıza teknoloji kullanımını küçük yaşlarda alıştırmamız gerekir. Tabiî ki bunu verebilmek için bizlerinde bu yetkinliği kazanmış olmamız veya çocuğun bu yetkinliği kazanabilecek birileri ile bulunması önemlidir. Eğer belli yaşlara kadar bu yetenek alınamadığında kişi üzerinde bir korku psikolojisi oluşturur. Çok kolay olan bir şeyler bile onun için gözünde büyüyen olaylar olur. Bunun çözümü farklı modellerde ve amaçlardaki cihazları en basit mantık çerçevesi içinde çocuğa kullanmasını öğretmek ve daha sonra ondan kullanmasını istemek gerekir. Bizde bu sırada çocuğumuzun bu yöndeki yeteneğini gözler onu o tarafta uzmanlaşması için yönlendirebiliriz. Unutmayalım ki sevilen şeyler genelde başarılan işlerdir. Başarılamayan işler korku veya çekince kaynaklarıdır.

Çocuğumuzu teknolojiye bu şekilde alıştırdıktan sonra o teknolojinin arkasında yatan bazı basit bilimsel kanunların olduğunu ve bu kanunlar çerçevesinde düşündüğümüzde benzerlerinin aynı mantıkla çalıştığı her birinin tek tek öğrenmek yerine ortak çalışma sistemlerinin öğrenilmesi ile birçok cihazın kullanımı da kolaylaşmış olacaktır. Bunun yanında olayların arkasındaki kanunları araştıran bir yapıdaki çocuk ileride yeni buluşlar yapması oldukça kolaylaşacaktır. Şunu unutmayalım ki her kanunun sınırında yeni kanunlar keşfedilir. Bu keşifleri yapanlardan bir niye sizin çocuğunuz olmasın.

9 Ocak 2010 Cumartesi

çocuklarda anneden ayrılık korkusu


Ayrılık korkusu sanıldığının aksine sadece çalışan annelerin çocuklarında görülmez. Uygun bir dille anlatıldığında çocuklar annelerinin işe gitmeleri gerektiğini ve akşam eve geri döneceklerini anlar ve kabullenir. Yaşamın ilk yılı bebeğin anneye her yönüyle bağımlı olduğu bir dönemdir. Çocuk yürümeye ve koşmaya başladığında ise kendi başına hareket etme, bağımsız olma isteği içinde olmasına rağmen anneyi etrafında görmekten, onun yanında olmaktan hoşlanır. Sosyalleşme becerisinin kazanıldığı 3 yaşa kadar çocuklar bir taraftan anneden ayrışmaya çalışırken bir taraftan da bağımlılığı devam ettirirler. 3 yaşa kadar görülen bu bağımlı ilişkinin bu yaştan sonra azalması, ilişki boyutunun bağımlılıktan bağlılığa dönüşmesi beklenir. 3 yaş itibariyle azalması beklenen bağımlılığın toplumumuzda uzun yıllar devam ettiğini, hatta çocuk sahibi birçok yetişkinin kendi annelerine olan bağımlılıklarının sürdüğünü görüyoruz. Ayrışma sürecinin beklenen zamanda gerçekleşmemesi, bağımlılığın devam etmesi durumunun anne baba tutumlarından kaynaklandığı söylenebilir. Bağımlılık geliştiren çocukların annelerinin aşırı koruyucu, babalarının ise daha uzak davrandıkları ya da her iki ebeveynin de aşırı korumacı tutum sergiledikleri bilinmektedir. 2 yaşından itibaren çocuklar bazı işleri kendi başlarına yapmak isterler ve bu konuda ısrarcı davranırlar. Yaşına uygun olarak çocuğun bazı işleri kendi başına yapması için fırsat tanımak ve çocuğu desteklemek gerekir. 3-4 yaş çocukları kendi başlarına ya da az destekle yemek yemek, giyinmek, oyuncaklarını toplamak, el yüz yıkamak, tuvalet ihtiyacını uygun şekilde gidermek gibi işleri yapabilirler. Bu becerilere sahip olan bir çocuğa işini kendi başına yapması konusunda izin vermemek, onun yerine her şeyi yapmak çocuğun anneye olan bağımlılığını arttırdığı gibi özgüvenini de olumsuz yönde etkiler. Bağımlı çocuk annesinin eteğinden ayrılmaz, annenin tuvalete gitmesine bile dayanamaz, kısa süreli de olsa yalnız kalamaz, güvensiz ve ürkek davranır, yaşıtlarıyla ilişki kurmakta zorlanır, sürekli ağlayan, mızıldanan bir çocuk haline gelir. 3 yaşa kadar normal kabul edilen bağımlılığın bu yaştan itibaren azalması beklenir. Bu yaştan sonra devam eden bağımlılık durumlarında anne babaların her şeyden önce çocuklarının artık bakıma muhtaç bir bebek değil de büyümekte olan bir birey olduğunu kabul etmeleri gerekir. Kendi başına yapabileceği işler konusunda desteklemek, yol göstermek, yapabileceği konusunda ona güven vermek, isteklerini dile getirmesi konusunda fırsat vermek gerekir.

çocuklarda arkadaşlık ilişkileri


okul Öncesi dönemde arkadaşlık İlişkileri melekler mekanı arkadaşlık, çocuğun aile ortamından çıkıp kendi yaşıtları ile iletişim kurmaya başlamasıdır. Özelikle arkadaşlıkların başladığı 3-6 yaş dönemi çocuğun kendini ifade etmesi açısından büyük önem taşır. oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi çok doğal bir durumdur. Önemli olan çocuğun kaynaşabileceği ortamı bulabilmesidir. bu doğallığı sağlayan ise oyun ortamının olmasıdır. Özellikle dışarıdan bir engel yoksa arkadaşlıklar başladığı gibi devam eder. ancak zaman zaman çocuklar birbirleri ile kavga ederler ve küserler. daha sonrasında ise hiç bir şey olmamış gibi birbirleri ile oynamaya devam ettikleri gözlenir. arkadaş ilişkileri çocuğun sosyal ve duygusal gelişimi açısından kesinlikle evde karşılanamaz. değişik kişilerle arkadaşlık kurabilmek ruhsal olgunluğu gerektirdiğinden, hiç arkadaşı olmayan bir çocuğun duygusal problemler yaşayabileceğini düşünebiliriz. Özellikle içe dönük çocuklarda buna benzer durumlar sıklıkla görülmektedir. bazı anne ve babaların ise çocuklarının yaşıtları ile oynamasını bilerek engelledikleri görülür. Çocuk ile evdeki ilişkisinin çocuk için yeterli olacağını düşünür, birçok oyuncak alarak çocuğunu evde oyalamak için gereksiz çaba sarf eder. Çocuğun evde olmasının daha uygun olacağını, okula başladığında arkadaş edinebileceğini düşünür. bu anne babalar ya kendi ihtiyaçlarından ya da çocuklarını kendilerine aşırı bağımlı yetiştirdiklerinden dolayı böyle davranırlar. Çünkü çocuklarının dış ortamda hasta olacaklarından ya da kötü arkadaşlar edineceklerinden korkarlar. ya da çocuğunun arkadaşlarını kendileri seçip, sürekli öğütler vererek çocuk üzerinde baskı kurabilirler.

görsel ve işitsel algılama becerilerini geliştirme yolları

Görsel Algılama Becerilerini Geliştirme Yolları:

Eşyaları sınıflandırma faaliyetleri; (eşyaların renklerine, büyüklüklerine şekillerine, cinslerine göre kümeleme)
Ayırt etme faaliyetleri; bu çalışmada resimler, geometrik şekiller ve desenli malzemeler kullanılır.
Hafıza oyunları; bu oyunlarda değişik tıp eşyalar kullanarak bunların çocuğa neyi hatırlattığı veya bunları görünce çocuğa ne hissettiği sorulur.


İşitsel Algılama Becerilerini Geliştirme Yolları:

Gözlerini kapayarak hatırlatma oyunları oynatma (El çırparak “ellerimi kaç defa çırptım”diye sorunuz. Hatırlama oyunları iki,üç veya dört etaplı olabilir. Mesela ‘mavi kitabı al, masanın üzerine koy.”
Cümle tamamlama oyunları (“sirkte neler işittin?İlk defa ne işinin ve sonra işittiğin neydi?”)
Tanıma,ayırma ve lokalizasyon (geldiği yeri belirleme ) faaliyetleri;su sesi,kapı sesi (çarpma şeklinde) köpek havlaması, kedi miyavlaması gibi her gün her yerde duyulabilen sesleri kullanarak “bu seslen tanıyabiliyor musun?” “Hangi seslerin ayni ve hangilerinin ayrı olduğunu” “bu seslerin hangi taraftan geldiğini” söyle bakalım.

çocukluk döneminde uyku problemi


Bebek büyüdükçe uyanmaların sayısı azalır, uykuda geçen süre artar. 6 aylık bir bebek aralıksız 6-8 saat uyuyabilir. 6-8 aya kadar da uykuda gece-gündüz ayrımı yer-eşmeye başlar. Uyku saatleri gündüzden geceye kaymaya başlar, ancak 5-6 yaşına kadar da gündüz uykuları devam edebilir. 1 yaşındaki bebeklerin hemen tamamı gündüz uykusuna dalarken, bu oran giderek azalır, 6 yaşındaki çocukların yüzde 10'un-da gündüz uykusu gözlenir. Yeni doğan bebeğin uyku gereksinimi 16 saatin üzerindedir. Büyüdükçe bu süre azalabilir; 3-5 yaşlarındaki çocuk-' ların ortalama 13-14 saat, 6-8 yaşındaki çocukların 10-12 saat uyku gereksinimi vardır. Çocukların uyku sorunları iki başlıkta özetlenebilir.
Uyku kalitesi ile ilgili olarak onaya çıkan uyku apnesi, uykuda yürüme gibi uyku fizyolojisi ile ilgili problemler.
. Uykunun kalitesini dolaylı olarak etkileyebilen kendi yatağında uyumama, yalnız yatamama, gece korkuları, annenin ruhsal sıkıntıları gibi niceliksel özellikler.
İlk 6 ayda uyku düzenine ilişkin en önemli sorunlar, uyku düzeninin tam olarak yerleşmemesi ve annenin (ya da bakıcının) bebeği için uygun bir uyuma ortamı sunamamasından kaynaklanır. Annenin çocuğun uyanmasına ve ağlamasına nasıl bir yöntemle cevap verdiği de (nasıl sakinleştirdiği) çok önemlidir. Gece uyanan bir çocuğun abartılı sevgi gösterileriyle ve oyun gibi uyarıcı şeylerle oyalamaya çalışılması, ihtiyacı dışında beslenmesi, yatağından çıkarılıp ebeveyn yatağına alınması gibi davranışlar sık tekrarlandığında, çocuğun gece uyanmaları, dışarıdan gelen uyaranların bolluğu yüzünden ebeveyn tarafından pekiştirilecektir. Tabii çocuğu yanıtsız ve soğuk karşılamak da doğru değildir.

çocukluk döneminde beslenme problemleri ve çözümleri


2-6 yaş döneminde;İnatlaşarak durumu yemek savaşları haline dönüştürmeyin. Onun seçim hakkını kullanmasına izin verin. Yemeğini kendi başına yemesi, onun bağımsızlık duygusunu pekiştirecektir. Kendi kendini doyuramaz endişesi ile onu kendiniz yedirmeye çalışmayın. • Öğün zamanlarında birlikte yemek yiyerek onun sosyalleşmesine de imkan tanımış olursunuz. Anaokullarında birlikte yenilen yemeklerin ne kadar keyifli olduğunu ve yeme problemi yaşayan çocukların böyle ortamlarda hiç sorun yaşamadıklarını göreceksiniz. • Yemek yemeyi işkence değil zevk haline getirin. • Küçük porsiyonlar onun daha rahat yemesini sağlayacaktır. Dolu tabaklarla onun gözünü korkutmayın. • Masa hazırlarken özenli davranın. Onun da bu hazırlama işinde küçük sorumluluklar almasını sağlayın. • Çok uzun süre sofrada tutarak sıkılmasına neden olmayın. Yemeğini bitirerek kalkmasını teşvik edin. Ancak onu zorlayıcı, yemek istemediği, tepeleme doldurulmuş tabaklarla sofrada inatlaşma yaşamayın. • Yemek yerken tv izleme, kitap okuma, oyuncak ile oynama vb. davranışlardan kaçının. Yemekten sonra sofrayı toplama konusunda yardım isteyin.• Yemek yemeye değil, sizin tutumlarınıza itiraz ediyor olabileceklerini unutmayın ve hem çocuğun davranışlarına karşı empatik olun, hem de kendi tutumlarınızı sorgulayın. • Açlıktan hiçbir çocuğun ölmeyeceğini unutmayın.• Yenmezse ölünecek kadar hayati bir gıda olmadığını unutmayın. Aynı içerikteki başka bir besin maddesin deneyebilirsiniz.• Duygular kesinlikle iştah ile ilgilidir. Çocukta kaygı ve gerginlik yaratacak davranışlardan kaçının. Çocuğun başka bir olay kaynaklı gerilimi varsa bu durum iştahını etkileyebilir. Böyle durumlarda anlayışlı olun. Etkin dinleme ile onun kaygısını anlamaya çalışın.• Yemek hazırlarken ve o gün yapacağınız yemeğin seçiminde fikirlerini alın, yardım isteyin. Birlikte mutfak aktiviteleri yapın. Yemek konusunda değişik bilgiler verin. Basit şeyleri birlikte yapın ve yiyin. Bu paylaşım onların çok hoşuna gider.• Yemek için en doğru zaman çocuğun acıktığı zamandır bunu unutmayın.• Her insanın damak tadı farklıdır. Sizin çocuğunuz olsa bile sizden farklı tadardan hoşlanabilir.• Oyunlar yaratarak yemek yedirmeye çalışmayın.• Yemezse başına geleceklerle ilgili abartılı hikayeler anlatmayın. Bu onları çok etkiler. Ama büyüyemezsin, sen güçsüz olacaksın gibi korkutmaları asla yapmayın. • Çocuğunuzun daima olumlu davranışlarına yönelin.• Hiçbir yaşıtı ile kıyaslama yapmayın.• Rüşvet vermeyin. Kandırmaya çalışmayın.• Öfke nöbetlerine sebep olmayın. Yemek yüzünden çocuğunuzla iletişiminizi bozmayın.• Yemek saatleri işkenceye dönüşürse çocuğunuz hiç yemek istemeyecektir. Bunu unutmayın.

sonuç ve öneriler

SONUÇ VE ÖNERİLER:
İşbirlikli öğrenme yönteminin öğrencilerin bilimsel süreç becerilerini
geliştirmeye etkisinin incelendiği bu araştırmada, deney ve kontrol grubu
öğrencilerinin bilimsel süreç beceri ön test puanlarının istatistiksel olarak
farklılaşmadığı görülmüştür. Buna göre deney ve kontrol
grubunun uygulama öncesinde denk düzeyde olduğu görülmektedir.
Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin bilimsel süreç beceri ön test –
son test puanları arasında anlamlı farklılığın olduğu görülmektedir. Deney ve kontrol grubunun bilimsel süreç beceri son test puanları
arasındaki ilişki incelenmiş, deney grubundaki öğrenciler lehine anlamlı bir
farkın olduğu görülmüştür. Bu sonuca göre işbirlikli öğrenme
yönteminin, geleneksel öğrenme yöntemine göre bilimsel süreç becerilerini
kazandırma yönünden daha başarılı olduğu görülmüştür. Germann, Aram
ve Burke 7. sınıf öğrencileri üzerinde yaptıkları çalışmada
öğrencilerin bilimsel süreç becerilerinin, oluşturulan deney düzenekleri ile
ilişkisini incelemiş ve öğrencilerin nedensel becerilerinin gelişimi, yüksek
düzeyde düşünme becerisi ve bilimsel süreç becerilerinin fen laboratuarlarındaki etkinliklerle geliştirilebileceğini belirtmiştir. Bunun için
hipotez kurma, değişkenleri tanımlama ve model oluşturma gibi aktiviteleri
içeren deneylerin oluşturulmasını önermiştir. Walters ve Soyıbo,beş
bilimsel süreç becerisinin lise öğrencilerinin performansları üzerindeki
etkilerini incelemek için yaptığı çalışmada; öğrencilerin bilimsel süreç
becerilerinin okul türü, sınıf ve sosyo-ekonomik düzeye göre değişiklik
gösterdiğini belirtmiştir. Buradan okul türünün önemli bir belirleyici
olduğu, diğer değişkenlerin ise öğrencilerin performanslarını etkilemediği
tespit edilmiştir.Deney grubunda uygulaması yapılan işbirlikli öğrenme etkinliklerinin
bilimsel süreç becerilerinden; verileri kaydetme, sayı ve uzay ilişkileri
kurma ve değişkenleri belirleme becerilerinde daha yüksek düzeyde olumlu
bir gelişmenin olduğu belirlenmiştir. Germann ve Aram,
364 öğrenci üzerinde yapmış oldukları çalışmada; verilerin kaydedilmesi,
verilerin yorumlanması ve hipotezlerin test edilmesiyle ilgili olan bilimsel
becerileri öğrenci performanslarıyla ilişkili olarak incelemiştir. Öğrencilerin
% 61’i verileri başarıyla kaydetmiş, %69’u ise hipotezlerin sonuçlarına
varamamışlardır. Öğrencilerin % 81’i aktivitenin sonucuna ulaşamamıştır.
Bu sonuçlar ışığında yapılabilecek çalışmalara yer vermiştir. Bulunan bu
sonuçlar paralellik göstermektedir.
İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Bilimsel Süreç Becerilerine Etkisi
Araştırma bulguları çerçevesinde oluşturulan sonuçlara göre, fen
bilgisi öğretiminde işbirlikli öğrenme yöntemi uygulanırken aşağıdaki
noktalara dikkat edilmesi, öğrencilerin başarılarını ve başarı
geliştirebilecektir.
Bilimsel süreç becerilerinin kazandırılmasında sınıf içinde
öğretmenin uyguladığı yöntem ve teknikler önemli rol oynamaktadır. Bu
anlamda işbirlikli öğrenme yöntemi bilimsel süreç becerilerini geliştirme
yönünden etkili olarak kullanılabilir. Ayrıca yapılacak aktivitelerin ve
deneylerin bilimsel süreç becerilerini kazandıracak şekilde planlanması
gerekir.

veri toplama aracı ve hazırlanması

Veri Toplama Aracı Ve Hazırlanması:
Verilerin toplaması için araştırmacılar tarafından bilimsel süreç
becerileri testi geliştirilmiştir. Uzman görüşü alınarak hazırlanan bu test,
elektrik konularını içeren, her bir soru bilimsel süreç becerilerinden birini
kapsayacak şekilde toplam 8 açık uçlu sorudan oluşmuştur.
Ölçeğin güvenirliği için hazırlanan test, 70 kişiden oluşan, deney ve
kontrol grubunda bulunmayan öğrencilere uygulanmış elde edilen veriler,
KR–20 güvenirlik analizi ile değerlendirilmiştir. Bu
analizde doğru yapılan sorular dikkate alınmış, yanlış cevaplanan veya
cevaplanmayan maddeler analiz dışı bırakılmıştır. Yapılan analiz sonucunda
testin KR–20 güvenirlik katsayısı 0.72 olarak bulunmuştur.
Ayrıca Durum Ölçeği kullanılarak öğrencilerin haftalara
göre gelişimleri takip edilmiştir. İşbirlikli öğrenme gruplarının oluşturulmasında
grup belirleme kişisel bilgi formundan yararlanılmıştır.
Verilerin Analizi:
Araştırma verilerinin analizinde SPSS 10.0 programı kullanılmıştır.
Deney ve Kontrol gruplarının bilimsel süreç becerileri testleri arasında
anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını belirlemek için aritmetik ortalama,
yüzde-frekans ve t-Testi analizleri kullanılmıştır.
Bundan sonraki kısımda deney ve kontrol grubundaki öğrencilere ait
verilerin değerlendirilmesine yer verilmiştir.

işbirlikli öğrenme etkinliklerinin aşamaları

İşbirlikli Öğrenme Etkinliklerinin Aşamaları
Deney grubunda uygulaması yapılan işbirlikli öğrenme etkinlikleri
aşağıda maddeler halinde açıklanmıştır.
1. Deney grubundaki öğrenci gruplarının belirlenmesinde işbirlikli
öğrenme yöntemi grup belirleme kriterlerinden (cinsiyet, fizik I dersi başarı
notları, yaş, mezun olduğu okul türü vb. ) yararlanılmıştır. Kontrol
grubundaki öğrenci grupları rasgele belirlenmiştir.
2. Deney grubu 5’er kişilik 6 gruba ayrılmış ve işbirlikli öğrenme
yöntemi ile ders işlenmiştir. Derslerin işlenmesinde işbirlikli öğrenme
tekniklerinden biri olan Öğrenci Takımları Başarı Bölümleri İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Bilimsel Süreç Becerilerine Etkisi tekniğinden yararlanılmıştır. Kontrol grubunda ise geleneksel grup çalışması ile konular işlenmiştir. Her iki grupla 6 hafta 12 ders saati uygulama yapılmıştır.
3. Deney ve kontrol grubunda fizik-II laboratuar dersindeki aşağıdaki
deneyler göz önüne alınarak etkinlikler gerçekleştirilmiştir.
a) Ohm Kanunu’nun incelenmesi
b) Direncin bağlı olduğu faktörlerin belirlenmesi
c) Telli köprü yöntemi ile direnç değerinin tespit edilmesi
d) Bir pilin EMK’sının tayini
e) Kirchoff Yasası’nın incelenmesi
f) Üzerinden akım geçen telin oluşturduğu manyetik alanın
incelenmesi

İşbirlikli öğrenme yöntemi

İşbirlikli Öğrenme Yöntemi
İşbirliği insanoğlunun yaşamının her kademesinde farkında
olmadan kullandığı bir birlikte çalışma yöntemidir. İnsanoğlu
yaradılışından bu yana günlük yaşamda karşılaşılan birçok problemin
üstesinden gelmek için birlik olmuş ve bir amaç doğrultusunda çalışmıştır.
Sınıf ortamında da işbirlikli öğrenme yöntemi, öğrencilerin ortak bir amaç
doğrultusunda küçük gruplar halinde birbirlerinin öğrenmesine yardım
ederek çalışmalarıdır.
İşbirlikli öğrenme etkinliklerinde öğrenciler, sıklıkla uzun bir zaman
süresine yayılmış ve bir hayli problem çözmeyi gerektiren karmaşık bir
görevi yerine getirmek için küçük gruplar halinde birlikte çalışırlarBu anlamda işbirlikli öğrenme yöntemi bir grup çalışmasıdır. Ama her grup çalışması işbirlikli öğrenme gruplarını oluşturmaz. İşbirlikli öğrenme gruplarının oluşturulmasında ve uygulanmasında grup çalışmalarından farklılık arz eder.
İşbirlikli öğrenme yöntemini uygularken bazı basamakları göz
önünde tutarak hazırlık yapılmalıdır. Sönmez’e göre işbirlikli
öğrenme 6 basamaktan oluşmaktadır. Bu basamakları şu şekildedir:
1. Hedefleri saptama,
2. Kaynaklarla öğrenciye bilgi sunma,
İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Bilimsel Süreç Becerilerine Etkisi
3. Bir konuda çalışılarak öğrencilerden küçük grup oluşturma,
4. Gruba belirlenen konu üzerinde çalışması için, belli bir zaman verme
ve onların takım halinde çalışmalarına yardım etme,
5. Sonuçları değerlendirme,
6. Hem bireyin, hem de grubun erişisini (son test ile ön test puanları
arasındaki fark) kavramadır.
İşbirlikli Öğrenme Yaklaşımı uygulanırken gruplarda birçok önemli
noktaya dikkat edilmelidir. Bu noktalar gruplarda verimliliğin artmasında
ve öğrenciden beklenen davranışların oluşmasında önemlidir. Bu noktalar;
amaçları doğrudan bir anlatımla vermek, öğrencileri heterojen olarak
gruplandırmak, grup içi olumlu dayanışmayı sağlamak, öğrencilere
“öğrenmelisiniz” talimatını aşılamak, bireysel sorumluluk duygusunu
geliştirmek, genel katılım ödüllerini arttırmak, grup ve kişisel başarı için
ödüllendirme yollarını geliştirmek, başarının yakalanması için eşit fırsatlar
sağlamak, aktif yeteneklerin gelişmesi için çaba harcamak, öğrencilere grup
içi etkileşimlerinin gelişmesini değerlendirme fırsatı vermektir. Öğretmen
kolaylaştırıcı unsur olarak rol oynamalıdır.İşbirlikli Öğrenme Yöntemi tek bir yöntem gibi düşünülmesine rağmen birçok teknikten oluşmaktadır. Bu tekniklerin farklılaşmasının sebebi İşbirlikli Öğrenme gruplarının oluşturulmasından değil, uygulanan derse veya üniteye göre değişiklik göstermesi ve sınıfın düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu araştırmada öğrenci takımları başarı bölümleri tekniği kullanılmış ve bilimsel süreç becerilerinin öğrencilere nasıl kazındırılabileceği sorusuna yanıt olarak işbirlikli öğrenme yönteminin öğrenciler üzerinde bilimsel süreç becerilerine etkisi incelenmiştir.